Makale

SİSİFOS’U BİR DE KADIN OLARAK GÖRMEYİ DENEYİN

Yunan mitolojisinde Kral Sisifous’un hikayesini bilmeyen yoktur. Ancak biz yine de bir hatırlatma yapalım, Kral Sisifos tanrıları kızdırdığı için cezalandırılır ve yer altında bir yamaç boyunca yuvarlak bir kayayı yukarı çıkarır. Sonra geri indirir ve sonra bir daha bir daha çıkarır. Bu böyle sürüp giden kısır bir döngüdür. Modern çağ edebiyatçı ve düşünürleri bu dramatik olaya, “Belki de Sisifos böyle mutlu” diyerek kendilerince iyi niyet katmak istemişlerdir. Peki günümüzün servet dağılımındaki adaletsizliğine Avrupa eksenli bir bakış atsak şöyle bir önerme ile biz de Sisifos sarmalının peşine takılabilir miyiz? “Sisifos’u mutlu hayal etmek yerine bir de kadın olarak hayal edelim.” Boğazınıza öküz oturdu mu? Bu kısmı heybemizde tutarak, ilerleyelim.

BÖLÜM-1: YALANLAR HALISININ ÜZERİNDE YAŞAMAK

Servet uçurumuna nereden bakacağız peki? Geri kalmış ekonomileri mi irdeleyelim? Belki de gelişmekte olan ekonomilere bakmak lazım? Hayır okuyucu, gelişmiş ekonomiler üzerinden servet uçurumu analizi yapacağız. Düşünün işte ekonomisi gelişmiş, demokrasisi gelişmiş; o imrenerek baktığımız canım ülkeler üzerinden örnekler verip, servet uçurumu sarmalına nasıl takıldığımızı göreceğiz. Zihnimizin sınırlarını zorlayıp, bazı gerçekleri hakikate evrilttiğimizde çoğu kez şunu düşünüyorum, “Bu kadar mı aptalız? Öğrenilmiş gerçekliğimize bu kadar sıkı sıkıya bağlı iken gezegenin kendisini kavrulmaktan nasıl kurtaracağız?” Hepsinin sırası var elbet, önce ayaklarınızın altından gerçeklik diye yutturulan “yalanlar halısını” çekmeye başlayalım.

Kadınlar birçok meslekte bilerek dışarıda bırakıldı

Öncelikle kadınlar için eşit ücret ve diğer iş gücü piyasası ilerlemeleri ne kadar önemli olsa da erkeklerle ekonomik eşitliğe doğru ilerleme hala çok zayıf ve eksik kalıyor. Eşitsizlik ücretlerden ziyade zenginlikle ilgili hale geldikçe, kadınlar bir kez daha kendilerini derin yapısal dezavantajlarla karşı karşıya buluyor. Hatırlanacağı üzere 2023 yılındaki Nobel Ekonomi Ödülü’nü kadın bir ekonomist almıştı.

Ekonomi Tarihçisi Claudia Goldin, kadınlar ve erkekler arasındaki maaş eşitsizliğini incelediği çalışmasıyla ödüle layık görülmüştü. Özünde iyimser olan bu çalışma; aslında öz bakımından bazı nitelikli argümanlar da sunuyor. Goldin’in erkekler ve kadınlar arasındaki ekonomik eşitsizlikteki uzun vadeli eğilimler üzerine yaptığı araştırma, kadınlar için ilerlemenin doğrusal olmaktan başka bir şey olmadığını defalarca gösterdi.

Goldin'in şu anda ünlü olan "U şeklindeki eğrisi", Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kadınların 19. yüzyılda birçok mesleğin dışına itildiğini, öyle ki sonraki nesillerin 20’nci yüzyılı kaybedilen zemini yeniden kazanmak için harcamak zorunda kaldığını gösteriyor. Daha önce olduysa, bir daha olamaz mı? Yani 19. yüzyılın vasat kafası yine tekrar eder mi diye de düşünmeden edemiyorum. Düşündükçe de aklıma Fransız filozof Simone de Beauvoir'a sık sık atfedilen bir alıntı geliyor. Düşüncelerine aşık olunası Simone de Beauvoir’ün tavsiye ettiği gibi "Kadın haklarının sorgulanması için yalnızca tek bir siyasi, ekonomik veya dini krizin yeterli olduğunu asla unutmayın."

Üzgünüz Sayın NOBEL her doğrunuz hakikat olamaz

Bununla birlikte Claudia Goldin, zengin ülkelerin "büyük cinsiyet yakınlaşmasının" son bölüme geldiğini ve bu konuda bir zirvenin yaşandığını savunuyor. Bunun, iş yerinde (akşamları ve hafta sonları müsaitlik gerektiren "açgözlü" işleri ortadan kaldırmak) ve evde (ev işlerinin ve bakıcılığın eşit paylaşımı yoluyla) değişikliklerin bir kombinasyonu yoluyla başarılabileceğini iddia ediyor. Artık kadınlar erkeklerle aynı kariyer seçimlerini yapmakta özgür olduklarına göre, bu ilerlemeler kazanç farkını sıfıra indirebilir.

Yine de, bu tür değişiklikler gecikmiş olsa da yapılan bilimsel araştırmaların çoğunda erkekler ve kadınlar arasındaki ekonomik eşitsizliği azaltmak için yeterli bir durumdan söz edemeyiz. Üzgünüz Sayın Nobel, ancak sizin onay verdiğiniz her kişiyi mutlak doğruyu söylüyor olsa idi dünyaya barış ve huzur getirdiği savunulan bir ödül töreninin adı dinamit lokumunu bulan adamın adından alınmazdı diye de düşünmeden edemiyor insan. Kadınlar bir gün; eşit işe eşit ücret alsalar bile, erkeklerin gerisinde kalmaya devam edecekler. Çünkü bugün ekonomik eşitsizlik küresel ölçekte giderek artan bir şekilde ücretlerle değil, zenginlikle ölçülüyor. Ailede ya da birçok işte servet biriktirme hakkı kimde peki? Maalesef ki erkeklerde. İstisnai durumları dikkate alıp, aslında ne demek istediğimizi anlatmaya çalışalım.

Ayrıcalıklı sosyal sınıflar serveti tekelleştiriyor

Zenginlik, sosyal bilimcilerin başkalarının sermaye, varlıklar, mülkler, veya miras olarak adlandırdığı şeyleri nitelendirmek için kullandıkları terimdir. Basitçe söylemek gerekirse, bir değer deposudur. Fransız iktisatçı Thomas Piketty ve ekibinin gösterdiği gibi servet eşitsizliği çağdaş kapitalizmin merkezi ve tanımlayıcı bir özelliğidir. 2022 Dünya Eşitsizlik Raporuna göre, hanelerin en zengin yüzde 10'u küresel servetin dörtte üçünden fazlasına (yüzde 76) sahipken, en alttaki yüzde 50'lik kesim yalnızca yüzde 2'sine sahip. Ayrıcalıklı sosyal sınıflar serveti tekelleştirirken ve onu bir nesilden diğerine korumaya çalışırken, diğerlerinin çoğu ısrarla ondan mahrum bırakılıyor.

Thomas Piketty'nin çalışmaları ana akım düşüncenin bir parçası haline gelmesine rağmen, öncü istatistiksel çalışmalar servet eşitsizliğinin de ne ölçüde cinsiyetlendirildiğini gösteriyor. Örneğin, 2002'den 2012'ye kadar olan verilere dayanan bir Alman araştırması, yalnızca bekar erkekler ve bekar kadınlar arasında değil, aynı zamanda evli olmayan ve evli çiftler arasında da önemli bir cinsiyet serveti farkı tespit etti.

Erkekler lehine hızla genişleyen bir servet var

Başka bir araştırmaya daha dikkat çekmek istiyorum. Ekonomistler Nicolas Frémeaux ve Marion Leturcq, Fransa'nın cinsiyete dayalı servet farkının erkekler lehine istikrarlı bir şekilde genişlediğini ve 1998'de yüzde 9'dan 2015'te yüzde 16'ya yükseldiğini gösterdi. Ayrıca, erkeklerin sistematik olarak kadınlardan daha fazla sermayeye sahip olduklarının altını çizen araştırmada; konut, arazi, finansal ve profesyonel varlıkların tamamında erkek egemenliğini atıfta bulunuluyor. Düşünün işte toplumsal anlamda en ufak uyuşmazlıkta kafa tokuşturarak, böğüren bir güruh, küresel servet eğiliminde de tekel olmaya devam ediyor. Gezegeni kurtarmak yerine acaba Güneş sisteminde kafa kafaya tokuşturma mı yapsak acaba?

Çoğu ülkede, servet verileri bireyler düzeyinde değil, hane halkı tarafından (anketler veya vergi beyannameleri yoluyla) toplanır. Hane halklarında eşit mülkiyet genellikle varsayıldığından standart yaklaşım, varlıkların kontrolüne ilişkin güç dinamiklerinin gerçekliğini maskeleme eğilimindedir. Bu durumda şu akıl yürütme metoduna ihtiyaç duyuyoruz. “Bir çift olarak ortaklaşa mülk sahibi olduğunuzda, çoğu anket aynı çatı altında yaşayan herkesi bir araya getirdiğine göre, bir erkeğin veya bir kadının bireysel serveti nasıl tahmin edilecek?” Son 20 yıldır konu üzerinde çalışan sosyologlar, bu zorluğun üstesinden gelmenin bir yolunu buldu. Çiftlerin ayrıldığı ve aile mülklerinin akrabalara devredildiği olağanüstü anlara odaklanan sosyologlar bu sayede aile servetini kimin kontrol ettiğini ve bundan kimin yararlandığını ortaya çıkarma eğiliminde. Küçük ama değerli bir adım gibi duruyor.

BÖLÜM-2: BİRİKTİRİLEN SERVET, MİRAS YOLUNA YETİŞEMEZ

Açıkçası, cinsiyete dayalı servet açığının bir kısmı işgücü piyasasındaki gelişmelerle bağlantılı. Claudia Goldin'in incelediği farklı kariyerler ve eşitsiz kazançlar, erkeklerin parayı bir kenara bırakmasının daha kolay olduğunu ima ediyor. Fakat günümüzde, bir bireyin serveti, kişisel olarak biriktirdiklerinden daha az, genellikle miras yoluyla aldıklarından daha fazla gelir anlamına geliyor. Yani bir kadın para biriktirip, servet yapabilir fakat miras yoluyla erkek hanedanlarına bırakılan servete göz mü yumacağız? Neden peki, daha fazla lüks otomobil, daha fazla özel jet, daha fazla uyuşturucu, daha fazla porno, daha fazla kol saati, daha fazla kıyafet, daha fazla gemicik, daha fazla alkol, daha fazla kirliliğe dayalı üretim yapılsın diye mi? Böylesine obez bir hayata göz yummaya hiç niyetim yok?

Aile barışı yalanıyla kandırılan kadınlar var

Neden niyetim yok? Çünkü cinsiyete dayalı servet farkının eşlerin ve partnerlerin, babaların ve annelerin, kızların ve oğulların, erkek ve kız kardeşlerin rollerini yerine getirirken erkekler ve kadınlar tarafından zımnen yeniden üretildiği ailede kök saldığını görüyoruz. Buna ilave kardeşler veya eski eşler arasında eşitsiz bir servet paylaşımına göz yumma eğilimini hukukçuların da pekiştirdiğini gözlemleyebiliyoruz. Dolayısıyla kadınlar bu eşitsiz sonuçları kabul etmek için sosyalleştiriliyor. Genellikle aile barışını korumak veya ailenin sosyal statüsünün korunmasını ve aktarılmasını sağlamak adına adeta kendilerini iyi niyetli bir şekilde hiçe sayan kadınların hikayesi buradan Mars gezegenine gidecek bir yol oldu maalesef.

Toplumsal cinsiyet hiyerarşilerinin sürekliliği, toplumsal sınıfın yeniden üretimiyle el ele gider. Amazon'un kurucusu Jeff Bezos ile romancı MacKenzie Scott arasındaki 2019 yılında cereyan eden boşanmayı hatırlayan var mı? Çiftin net değeri, Amazon'un hisselerinin yüzde 16'sı dahil olmak üzere 130 milyar doların üzerindeydi. Çiftin ikamet ettiği Washington Eyaleti’ndeki boşanma yasaları, evlilik sırasında edinilen tüm varlıkların iki eşit parçaya bölünmesini şart koştuğundan, bazı Amazon hissedarları, Scott'ın yasal olarak hak sahibi olduğu yarısını talep etmesi durumunda şirkete ne olacağından korkuyordu. Farklı bir ifadeyle hissedar erkekler homurdanmaya başlamıştı.

Gelelim boşanma kararından sonra yaşananlara. Birkaç ay sonra Mackenzie Scott, "Washington Post ve Blue Origin'deki tüm hisselerimi ve Amazon hisselerimizin yüzde 75'ini ve hisselerimin oy kontrolünü bu inanılmaz şirketlerin ekiplerine devam eden katkılarını desteklemek için ona vermekten mutluluk duyuyorum" dedi. Konu detaylı araştırıldığında bu tür sonuçların yaygınlığını artık kimse yadırgamıyor. Çiftler ayrıldığında erkekler arazi, gayrimenkul veya şirketler gibi "yapılandırma varlıklarının" mülkiyetini elinde tutma lüksüne sahip oluyor. Bakar mısın yeri gelir çorabını kaldırmaz, iki yumurta kıramaz ama rahatlığa bak değerli okur. Kadınlar ise (eğer varsa) nakit ödeme almaya ittiriliyor. Bakın tercih ediyor demiyorum, ittiriliyor. Kadınlar üretken varlıkları ellerinde tutsalar bile, genellikle en az kârlı olanlarla yetinmek durumunda bırakılıyor.

BÖLÜM-3: AYRICALIKLI OĞULLAR GERÇEĞİ KARŞIMIZDA

Cinsiyete dayalı servet eşitsizliği temelde miras anında ortaya çıkar ve yeniden üretilir. Fransa'nın güneybatısındaki orta sınıf bir ailenin durumunu ele alan araştırmaya bakmak bile farklı kültürlerde benzer hallerin her daim yaşandığını gösteriyor. Fırın sahibi Marcelle Pilon 1992'de emekli olduğunda, aile şirketinin halefini seçmek zorunda kaldı. 15 yıllık bir dul olarak, işi ve ona bağlı büyük evi, onunla birlikte hamur işi yapan 43 yaşındaki oğlu Pierre'e vermeye karar verdi.

Fakat Pierre'in üç kız kardeşi vardı ve Fransız yasaları teknik olarak mirasların eşit olarak paylaşılmasını gerektiriyordu. Bu durumu aşmak için Marcelle, kızlarının her birinin de bir miktar gayrimenkul almasını sağladı; ancak bu varlıklar fırın ve evden çok daha az değerli olduğundan, Pierre'in önümüzdeki 10 yıl boyunca kız kardeşlerine her gün ücretsiz ekmek ve hamur işleri sağlaması kararlaştırıldı. Bu öyle bir sözleşmeydi ki her baget ve kruvasanın usulüne uygun olarak teslim edildiğinden emin olan mirasçılar, annenin gözetimi altında anlaşmayı titizlikle onayladı.

Kayırmacılık hiç bitmez

Elbette ki anlaşmanın kendisinde ince detaylar söz konusuydu. Şöyle ki kızların günlük ekmeklerini toplamak için aile fırınının yakınında yaşamaları gerekiyordu. Ayrıca diğer bildirilmemiş transferleri de gölgede bırakmak yani yaşanmış bazı tecrübeleri görmezden gelmek şartı vardı. Aslında Pierre, daha önce ailesinden yaklaşık 100 bin euro değerinde bir pastacılık işi almıştı ve bu daha sonra aile ekmek fırını ile birleştirilmişti. Fakat kimse bu olayı yetkililere söyleme zahmetine girmemişti.

Bu bariz kayırmacılığın gerekçesi, ebeveynlerin kızlarının yüksek öğrenimi için para ödemesi, Pierre'in ise aile şirketi için çalışmaya gitmesiydi. Yine de bir kız kardeş adil olmadığını düşündüğü bu anlaşmaya itiraz etti. Gerçekte, eğitimlerini esas olarak burslarla finanse ettiklerini ve bir zamanlar ebeveynlerinin dükkânında ücretsiz çalıştıklarını, oysa Pierre'e hemen bir ücret ve pasta satışlarından bir yüzde verildiği itirazın hakikat kısmını meydana getiriyordu. Kız kardeşlerin meşru şikayetleri vardı ancak yasal bir talepte bulunmaya cesaret edemediler. Aile işini sürdürmek ve barışı korumak, kardeşler arasındaki adalet mülahazalarından daha öncelikliydi.

Pierre ve babasına uyuz olanlar tepki verebilir mi?

Pierre ve babasının kadınlara yaşattığı bu mağduriyeti neden anlattık? Çünkü geçim kaynaklarının öncelikle ücretlere ve refah hükümlerine bağlı olduğu dönemi artık geride bıraktık. Sosyologlar Lisa Adkins, Melinda Cooper ve Martijn Konings'in "Varlık Ekonomisi" dediği bir kavramı artık anlamamız gerekiyor. Servet sahibi olmak, yalnızca giderek daha pahalı hale gelen yüksek öğrenim, barınma ve sağlık hizmetlerine erişimin değil, aynı zamanda kredi, serbest meslek veya gelir sağlamanın da anahtarı haline geldi. Güvencesiz çalışma ve kaybolan güvenlik ağları ile karakterize edilen belirsiz zamanlarda, servet inşa etme yeteneği varoluşsal bir önem kazandı. Farklı bir ifadeyle sistem kadınlara yaşamayı unutturup, varoluşsal bir tıkanmanın içine çeker oldu.

Geldiğimiz noktayı toparlayacak olursak, gelir servetten daha az değerli olduğu için, kadınlar bir kez daha en çok kaybeden tarafta yer alıyor. Sadece akademik bir çalışma ve tartışma konusu olmaktan çok uzak olan bu geniş değişim, kadınların günlük yaşamları üzerinde derin etkilere sahip. İşçi sınıfından bekar annelerin kendileri ve çocukları için göz korkutucu seçimler ve zorluklarla karşılaşmaya devam edeceklerini zaten yıllardır gözlemliyoruz. Dolayısıyla ticari girişimlerin erkeklerin koruyucusu olarak kalacağını görmek hiç de zor değil.

Gerçekten de cinsiyete dayalı servet açığı tüm evlilik yaşamını etkiliyor. Çünkü erkeklerin servet avantajları, eşlerinin veya partnerlerinin profesyonel kariyerlerini etkileyebilecek yaşam tarzı seçimleri (nerede yaşayacakları gibi) yapma eğilimini güçlendiriyor. Daha da kötüsü, aile içi şiddet vakalarında, finansal bağımlılığın kadınların ayrılmasını engelleyebileceği gayet de iyi biliniyor.

Kazanılmış hakların bir çırpıda alınma riski her zaman var

Nobel ödüllü ekonomi tarihçisi Claudia Goldin'in çalışması, iş gücü piyasasını iyileştiren ve kadınların üreme haklarını güçlendiren politikalar ve teknolojiler sayesinde cinsiyete dayalı istihdam ve ücret farkının kademeli olarak daraldığı bir çağın özünü yakaladı. Yine de Goldin'in kendisinin de belirttiği gibi hala başarılması gereken çok şey var ve ABD'de alınan son kararların da gösterdiği gibi kazanılmış hakların bir çırpıda kadınların elinden alınması riski her zaman var.

İleriye baktığımızda, politika yapıcıların ve araştırmacıların, toplumlarımız 19. yüzyılı karakterize eden eşitsizliklere geri dönmeden önce cinsiyete dayalı serveti açığını ele almaya başlamaları gerekecek. Bu, yalnızca iş gücü piyasasındaki veya Wall Street'teki dinamiklere değil, aynı zamanda hane halkı ve ailelerdeki dinamiklere odaklanmak anlamına gelir.

Cinsiyete dayalı servet uçurumunun tam ölçeğini ve etkilerini anlamak için tarih, sosyoloji ve ekonomi alanlarında acilen yeni çalışmalara ihtiyaç var. Tıpkı Goldin'in 18. ve 19. yüzyıl arşiv verilerinden oluşan etkileyici bir yığını, yalnızca "eş" olarak listelenen kadınların aslında "işçi" olarak kabul edilebileceğini göstermek için yeniden kodlaması gibi hane halkı serveti üzerindeki perdeyi kaldıracak araştırmacılara ihtiyaç var. Kadınlar gerçekte hangi payı kontrol ediyor? Sorunu çözeceksek, önce bunu belgelemek ve tanımlamak için bir Goldin ordusuna da maalesef ihtiyaç duyulabilir.

İronik bir şekilde, tam da birçok ülkede kadınlar erkeklerden daha eğitimli hale geldiklerinde ve erkek meslektaşlarıyla aynı ücretle herhangi bir mesleğe erişme hakkını güvence altına aldıklarında, ekonomik eşitsizliğin odağı değişti. Zenginlik şu anda en önemli şey ve güverte bir kez daha kadınlara karşı yığıldı. Dolayısıyla Fransız filozof Albert Camus (aynı zamanda Nobel ödüllü), "Sisifos'u mutlu hayal etmek gerekir" sözünü şöyle çevirmekte beis bir durum yok. Aslında, Sisifos'u bir kadın olarak hayal etmek gerekir.

Güç ve onur sizlerin olsun!


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)