Bu yıl gerçekleştireceğiniz ” Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi” nde konuşulacak konulardan bahseder misiniz?
Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’nin (ÇEDBİK) ev sahipliğinde T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı desteğiyle her yıl sürdürülebilirliğin önemine dikkat çekmek için ‘Uluslararası Yeşil Binalar ve Şehirler Zirvesi’ düzenliyoruz. Bu yıl 8 Kasım 2023 tarihinde Hilton Bosphorus İstanbul’da gerçekleşecek zirvemizde, ülkemizde yaşanan Kahramanmaraş depremlerinin yarattığı yıkımın ardından ‘kentsel ve mekânsal dirençlilik’ kavramının önemine dikkat çekmek üzere ‘Sıfırın İnşası: Dirençli Şehirler’ temasıyla düzenlenecek. ’Afet – Dirençli Şehirler’, ‘Karbonsuzlaşma ama Nasıl?’, ‘Binalarımızın Geleceği’, ‘Yeniden Yaşam’, ‘Dönüşümün Kaynağı Nerede?’ ve ‘İstanbul’un Geleceği’ gibi 6 kritik konuyu panel ve oturumlarla masaya yatıracağız.
Türkiye ve dünyadan önemli isimlerin katılacağı panellerde alanlarında uzman 41 konuşmacı, 8 oturum, 100’e yakın kurum ve kuruluşun yanında 500’den fazla katılımcıyla birlikte ses getirecek bir organizasyon gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.
Afet öncesi, esnası ve sonrasını bütüncül bir süreç olarak ele alan ‘kentsel ve mekansal dirençlilik’ kavramı ve afet uyumlu mekânsal tasarımları merkezine alacak olan zirvemizde, gelecekte yaşanabilir bir çevre ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturmak adına yeşil bina sistemlerinin önemi, inşaat ve bankacılık sektörlerinin yeşil binalar için sunduğu finansal ürünler ve sertifika sistemleri ele alınacak. Sıfır enerjili, sıfır karbonlu binalar gibi yeşil bina sistemlerinin mimari yaklaşımlarının, bu binaların inşası, yönetimi ve sürdürülebilirliğinin konuşulacağı zirvemizde, ‘karbonsuzlaşma’ alanında uluslararası stratejilerin Türkiye’de uygulanmasına yönelik imkân ve engeller, binalarda enerji verimliliğin artışı ve potansiyeli ile yenilenebilir enerji üretiminde Türkiye’nin durumu ve ulusal enerji politikaları da incelenecek. Bu yılki en önemli konu başlıklarından biri de İstanbul’un geleceğinin ele alındığı özel bir oturumda ele alınacak.
Zirvenin katılımcıları hakkında bilgi verir misiniz?
Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen isimlerini ağırlayacağımız zirvemizde konularında uzman akademisyen, kamu ve özel sektör temsilcileri yer alacak. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin katılımını öngördüğümüz zirvemizde; Dünya Yeşil Bina Konseyi (WGBC) CEO’su Cristina Gamboa ve Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Tamer Yılmaz açılış konuşmalarını yapacak.
Alanında uzman 41 konuşmacı gün boyu düzenlenecek 8 oturumda yer alırken, kapanış panelinde ise ünlü sanatçı Okan Bayülgen’in moderatörlüğünde Prof. Dr. Naci Görür, Prof Dr. Celal Abdi Güzer ve Akademisyen Anna Maria Beylunioğlu afetin nedenleri, oluşumu, deprem özelindeki yerleşkelerin durumları ve yaşayanların beklentilerinin yanında şehirlerin geleceğini tartışacak.
Kentsel ve mekansal dirençlilik kavramı neden önemli?
Kentsel ve mekansal dirençlilik; şehirlerin ve onların fiziksel mekanlarının, değişen koşullar ve potansiyel tehditler karşısında adaptasyon ve iyileşme yeteneğini ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle şehir planlama ve kentsel tasarım odağında yaygın olarak kullanılan bu terimin sıklıkla sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlikle ilişkilendirildiğini görüyoruz.
Diğer yandan şehirlerin ve toplulukların gelecekteki belirsizliklere ve zorluklara karşı daha hazırlıklı ve dirençli olmalarını sağlamak için çok disiplinli bir yaklaşım gerektiği unutulmamalı. Şehirlerin altyapısının (ulaşım, enerji, su vb.) değişen koşullara ve afetlere karşı dirençli olmalarının yanı sıra binalar, meydanlar ve diğer yapıların da çeşitli doğal ve insan kaynaklı tehditlere karşı dayanıklı olması gerekir. Doğal kaynaklar ve ekosistemler korunurken sürdürülebilir bir şekilde yönetilmelidir. Şehirlerde ise daha fazla yeşil alan ve ağaçlandırmanın, çevresel stres faktörlerine karşı bir tampon görevi görebilir. Teknoloji ve veri yönetimi, şehirlerin değişen koşullara daha hızlı yanıt vermesine yardımcı olabilir. Şu anda yeniden şehirleşme çalışmalarının bu detaylar dikkate alınarak yapılması takibimizde olan bir çalışma. Zira ilgili bakanlıkların veya yerel yönetimlerin; kanun, yönetmelik ve genelgeler kapsamında bu konuda gayet etkin olduğunu belirtmekte yarar görüyorum. Ancak uygulama eksikleri ve bunların kontrolü konusu beklenen performansta olmadığı için geldiğimiz nokta net anlaşılmıyor.
Deprem ülkesi olan ve kentsel dönüşümün önemli bir ihtiyaç olduğu Türkiye’de geleceğin binaları nasıl olmalı? Kahramanmaraş’taki depremler sonrasında ÇEDBİK 11 ilimizin yeniden inşasında nasıl bir rol üstlendi?
Ülkemiz dünyanın en aktif deprem bölgelerinden birinde yer aldığı için gelecekte inşa edilecek binaların depreme dayanıklı olması oldukça önemli. Özellikle Kahramanmaraş bölgesinde meydana gelen depremlerden sonra bu konu önceliğini ve aciliyetini bize tekrar anımsattı. Depreme dayanıklı yapıların tasarlanması ve inşa edilmesi, can ve mal kaybını en aza indirgemek için kuşkusuz hayati bir öneme sahip.
Yapıların depreme dayanıklı olması için, inşaat malzemelerinin kalitesi, binanın tasarımı ve inşaat sürecinin profesyonel bir şekilde yönetilmesi gibi faktörlerin yanında binaların bakım ve onarım süreçleri de depreme dayanıklılık açısından önemli.
Bir afet bölgesine sahip ülkemizde yeşil bina sertifikalı projelerin artması için ÇEDBİK olarak elimizden gelen tüm çalışmaları hayata geçiriyor; yeniden yapılaşma, yeniden şehirleşme çalışmalarına katılıyoruz. Kahramanmaraş ilimizin yeniden şehirleşme çalışmaları amacıyla kurulan ekibin içinde yeşil bina sistemlerinin uygulanması, çevresel faktörlerin bu gözle değerlendirilmesinin yanında mimarı/tasarım açısından şehir planlamaları çalışmalarına katıldık. Diğer yandan yeşil bina ve yeşil yerleşke konularında yurtiçi ve yurtdışı çalışmalarında kazandığımız bilgi ve tecrübeleri paylaştık. Tek amacımız sürdürülebilir, sağlıklı, güvenli binalar, mahalleler, şehirler yapılmasını sağlayarak geleceğe yaşanabilir şehirler bırakabilmek.
Kent ve bina ölçeğinde afet dirençliliği nasıl kurgulanmalı?
Binalar insanlar için sağlıklı bir geleceğin ancak sürdürülebilir bir çevre politikasını temel almış bina tasarımları ve uygulamaları ile mümkün. Bu noktada insanın ve tüm canlıların güvenli barınma imkanlarını sağlayacak sistemlerin bir an önce uygulamaya alınması gerekiyor ki bu da ancak yeşil bina sistemleri ile hayata geçebilir. Yeşil bina sistemlerinin temelinde insanın sağlıklı, güvenli ve sürdürülebilir bir yaşama sahip olması yer alır. Sürdürülebilir olması için enerjinin, suyun verimli kullanılması, karbon salımının en düşük seviyede olması, sağlıklı olabilmesi için iç ortam yaşam mahallinin kaliteli, yaşanabilir konfora sahip olması, güvenli olabilmesi içinse tüm afet ve doğal etkilere karşı dayanıklı olması gerekir. Bu sistemlerin sahip olduğu tasarım ve uygulama detayları; insan yaşamının kalitesini arttırmanın yanında enerji, su, ısınma gibi harcamaları en verimli biçimde kullandırmak ve elbette binanın inşası, hayata geçtikten sonraki kullanımı ve tüm yaşamı boyunca en az karbon salınımını sağlar. Yeşil binalarda ve yerleşimlerde öncelikle afete dayanıklı binalar ve yerleşimler inşa etmek esas alınıyor.
Bu kapsamda kent ölçeğinden bina ölçeğine doğru ilişki kurarak dirençli kentler inşa etmek zorundayız. Özellikle deprem riski bulunan alanlarda yerleşime uygunluk analizlerinin yapılması, fay hatları ve yakın çevresi için doğru arazi kullanım kararlarının verilmesi, sosyal ve teknik altyapı açısından kapasitesi yeterli afet toplanma alanlarının belirlenmesi, ulaşım ve altyapı bağlantılarının jeofizik ve şehir planlama açısından iyileştirilmesi oldukça önemli. Tüm kent makro formunun afete dayanıklı bir planlama yaklaşımı ile ortaya konulmasından sonra binalar için zemin etütlerinin tamamlanması, statik uygulamaların yapılması, alana özgü doğru malzeme ve kaynakların kullanılması gibi yapı dayanıklılığını artıracak kriterlerin kontrol ve denetleme sistemi ile birlikte ilerletilmesi gerekiyor.
Yaşadığımız şehirler ile binalar ancak bu şekilde yaşanılabilir ve sürdürülebilir kılınabilir.
Avrupa Birliği’nin uyguladığı Yeşil Mutabakat hakkında bilgi verebilir misiniz? Türkiye bu mutabakata ne kadar hazır? Neler yapılıyor bu alanda?
AB, Paris Anlaşması çerçevesinde 2015 yılında beyan ettiği “emisyonlarını 2030 itibarıyla 1990 seviyesinin yüzde 45 altına indirme” hedefini iyileştirmiş, 2030 itibarıyla yüzde 55 azaltım sağlayacağını beyan etmişti. 2019 Aralık ayında Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun açıkladığı ‘Yeşil Mutabakat’ çerçevesinde ise Avrupa’nın 2050 itibarıyla karbon nötr ilk kıta olma hedefi için çalışmalara başlandı. Ülkelerin üretimlerinin bu mutabakata bağlı olarak karbonsuzlaşma hedeflerini çok net olarak belirlemesi, bu konuda 2050’ye kadar aşamaları ve ara hedefleri belirleyerek bu yolda yürümeleri özellikle belirtilmişti.
Türkiye bu konuda Temmuz 2021’de resmi gazetede “yeşil mutabakat eylem planı” ana hatlarını ve ilgili Bakanlıkların Bakan Yardımcıları düzeyinde bir çalışma gurubu oluşturulması konusunu yayınladı. Bu noktada Paris Anlaşması ve Yeşil mutabakatın dikkat çektiği karbonsuzlaşma konusuna ilişkin politikanın Türkiye’yi ciddi anlamda etkileyeceğini düşünüyorum.
Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat kapsamında üye ülkelerin ithalat rejiminde getirilecek değişiklikler ve düzenlemeler ile yeni vergilendirme prensiplerinin oluşacağı öngörülüyor. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına ilişkin tedbirlerin Avrupa Birliği dışındaki ülkelere etkisi ise, Avrupa Birliği ithalatlarında sınırda yapılacak karbon kontrolüdür. Sınırda karbon kontrolü uygulamasına göre, Avrupa Birliği’ne girecek ürünlerin üretiminde karbon salımına ilişkin kıstasların sağlanması aranacaktır.
Türkiye’nin ihracatının %45’e yakın kısmının Avrupa Birliği’ne yapıyor. Hatta son ekonomik dalgalanma ile bu oranın artacağı da öngörülüyor. Bu bakımdan karbon sınır kontrolü ve sera gazı emisyonlarına ilişkin düzenlemelerin takip edilmesi ve uyumluluk çalışmalarına başlanmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Diğer yandan Türkiye’de, emisyon nötr araştırma projelerine destek verilmesi, temiz enerji yatırımlarına daha çok önem verilmesi, karbonsuz üretim süreçlerine dönüşümün hızlandırılması için gereken adımlar atıldığı takdirde hem üretim teknolojilerinde sürdürülebilir ve çevre dostu nitelik sağlanacak hem de yüksek karbonlu üretim yapan diğer ülkelere göre avantajlı bir konuma gelerek Avrupa Birliği’ne yapılan ihracatta pazar payı artacaktır.